Evet, sevgili okurlar bu hafta günlük hayatta sık sık karşılaştığımız ve hepimizin bu durumdan rahatsız olduğu bir konuya değineceğim. İyi okumalar dilerim.
Bu kuram, 1999 yılında David Dunning ve Justin Kruger tarafından yapılan bir dizi psikolojik deneyle ortaya konmuştur.
Çalışmalarında şu sonuca ulaşmışlardır:
1. Yetkin olmayan bireyler, kendi bilgisizliklerinin farkında olmadıkları için kendi yeteneklerini abartır ve yanlış olduklarını anlamakta zorlanır.
2. Yetkin bireyler, başkalarının da aynı bilgiye sahip olduğunu varsayarak kendi yetkinliklerini küçümseyebilir.
3. Öğrenme ve deneyim arttıkça, bireyler önce özgüven kaybeder, ancak ustalaştıkça özgüvenleri tekrar dengelenir.
Vurguladığı Noktalar:
Bilinçsiz Cehalet: İnsanlar ne kadar az biliyorsa, o kadar çok bildiklerini sanırlar.
Metabilişsel Eksiklik: Yetersiz kişiler, kendi hatalarını fark edemez ve öğrenmek için motivasyonları düşük olabilir.
Gerçek Yetkinlik: Bilgili kişiler, hatalarını fark eder ve öğrenmeye açıktır.
Bu kuram, özellikle eğitim, siyaset, iş hayatı ve sosyal medya gibi alanlarda insanların kendilerini nasıl değerlendirdiğini anlamak için önemli bir kavramdır.
Cahil Cesareti ve Gerçek Bilginin Sessizliği
Günlük hayatımızda mutlaka denk geldiğimiz bir durum vardır: Bir konuda hiçbir eğitimi ve deneyimi olmayan birinin, kendinden emin bir şekilde uzmanları eleştirdiğini görürüz. Örneğin, yıllardır tıp eğitimi almış bir doktorun teşhisini bir YouTube videosu izleyerek çürüten biriyle karşılaşmışızdır. Ya da hiç öğretmenlik yapmamış birinin eğitim sistemini kökten değiştirecek “kesin çözümleri” olduğunu iddia ettiğini duymuşuzdur.
İşte bu durum, psikologlar David Dunning ve Justin Kruger’ın 1999 yılında ortaya koyduğu Dunning-Kruger Sendromu olarak bilinir. Bu kurama göre, insanlar ne kadar az biliyorsa, kendilerini o kadar yetkin zannediyorlar. Çünkü bilgisizlik, onların neyi bilmediklerini fark etmelerine engel oluyor.
Bilgisiz Cesareti
Bunu en net şekilde sosyal medyada görebiliriz. Ekonomi hakkında en temel bilgisi bile olmayan kişiler, Nobel ödüllü ekonomistlere “Yanlış biliyorsun!” diye ders vermeye kalkabiliyor. Ya da bir dil bilmeyen kişi, dilbilimcilere dilin nasıl öğretilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. İşin ironik tarafı, gerçekten uzman olan kişiler, konunun karmaşıklığını bildikleri için daha temkinli konuşuyor.
Bunun bir örneğini hepimiz kendi çevremizde de görebiliriz. Ehliyeti bile olmayan biri, usta bir şoförün nasıl araba kullanması gerektiğini anlatırken hiç tereddüt etmez. Ya da futbolu televizyondan izlemekten öteye geçmemiş biri, sahadaki oyuncuların her hareketini eleştirir.
Gerçek Bilginin Sessizliği
Öte yandan, gerçekten bilgi sahibi olan insanlar genellikle daha mütevazıdır. Çünkü öğrendikçe, bilmedikleri daha çok şey olduğunu fark ederler. Örneğin, yıllarca dil öğrenmiş birisi, “Ben bu dili tam olarak biliyorum” demek yerine “Daha öğrenecek çok şey var” diyerek alçakgönüllü bir yaklaşım sergiler.
Bu durum, toplumda bilgi sahibi kişilerin sesi daha az duyulurken, bilgisiz ama kendine güvenen kişilerin daha fazla öne çıkmasına neden olabiliyor. Gürültü genellikle içerikten daha fazla dikkat çeker.
Çözüm Nedir peki?
Dunning-Kruger etkisini fark etmek, hem bireysel hem de toplumsal olarak daha sağlıklı tartışmalar yapmamızı sağlar. Öncelikle, her konuda hemen fikir beyan etmek yerine, önce kendimize şu soruyu sormalıyız: Bu konuda gerçekten bilgi sahibi miyim, yoksa sadece bildiğimi mi sanıyorum?
Gerçek bilgiye ulaşmanın ilk adımı, bilmediğimizi kabul etmekten geçer. Ne kadar az bildiğimizi fark ettiğimizde, işte o zaman gerçekten öğrenmeye başlarız. Çünkü cahil cesaretinin en büyük panzehiri, öğrenme isteğidir.
Dunning-Kruger kuramı, bilgisiz veya deneyimsiz kişilerin yetkinliklerini abartma eğiliminde olduğunu, buna karşılık gerçekten yetkin olan kişilerin ise kendilerini hafife alabildiğini öne süren bir bilişsel önyargıdır.
YORUMLAR